Charles-Edouard Jeanneret. Ya da bilinen mahlası ile ünlü Fransız mimar LE CORBUSIER.
İsviçre’nin La Chaux-de-Fonds şehrinde Ekim 1887’de sanatçı bir ailenin yeni üyesi olarak dünyaya gözlerini açtı. Babası saat kaplama işi ile ilgileniyordu. Ayrıca annesi müzisyendi ve piyano eğitimi veriyordu. Ailesinin işini sürdürmek ve sanata olan ilgisi sebebi ile yerel Sanat ve Zanaat Okulu’nda eğitim gördü.
Eğitimi sırasında genç Jeanneret, hocası olan dönemin önemli ressam ve mimarı Charles L’Eplattenier’den “Sanatçının toplumsal sorumluluğu ve mimarın görevi” konusunda çok şey öğrendi. Öğretmen Charles Art Nouveau sanat akımının savunucularındandı. Genç Jeanneret hocasının aksine, mimari üslup olarak süslemeyi reddeden bir tarza sahip olsa da, mimarlık ve toplum ilişkisi konusunda hocasından çokça etkilendiğini söylemek doğru olacaktır.
1908’den sonra genç Jeanneret Paris’e taşındı ve mimar Auguste Perret için çalışmaya başladı. Mimar Auguste betonarmenin ilk ustalarından idi. Paris’te ilk Art Deco eser olan Théâtre des Champs-Élysées gibi bir çok önemli eserde imzası olan Paris’in önemli mimarlarındandı. Genç Jeanneret, ustası Auguste’dan betonarmenin kabiliyetlerini ve nasıl kullanacağını öğrendi. Genç Jeanneret artık kendi mimari üslubunun sınırlarını belirlemeye başlamıştı.
1910’lara geldiğimizde Jeanneret yolculuklarına başladı. İlk olarak Berlin’de 6 ay bulundu. Burada endüstriyel tasarımın babası olan Peter Behrens için çalıştı. Daha sonra Balkanları, Türkiye’yi ve Yunanistan’ı gezip İtalya üzerinden Paris’e geri döndü. Seyahati sırasında bol bol eskiz yapan Jeanneret (bir Kuzey Avrupalı olarak muhtemelen güneşin eksikliğinden) Akdeniz güneşi altındaki formların keskinliği karşısında büyülendi. Savaş olmasına rağmen 1917’de sürekli kalmak için Parise yerleşti.
Bir süre mimarlığa dair hiç iş bulamayan Jeanneret, Paris’te tanıştığı arkadaşları kübist ressam Amédée Ozenfant ve şair Paul Dermée ile birlikte sanat ve mimari de yeni bir ruhun oluşması ve kendi düşüncelerini ilan etmek için 1920-1925 yılları arasında 28 sayı olarak yayımlanan L’Espirt Nouveau (Yeni Ruh) dergisini yayımladılar. Dergide yayımlamış olduğu makaleleri derleyerek, 1923’te “Vers Une Architecture” (Bir Mimariye Doğru) adlı kitapta yayımladı. Buradaki yazılarını "kuzgunumsu" anlamına gelen, aynı zamanda dedesinin adından (Lecorbézier) türettiği "Le Corbusier" mahlasını kullandı ve sonraları bu adı kullanmaya devam etti.
Le Corbusier yazılarında uçakların, buharlı gemilerin ve otomobil gibi mekanik yetkinlik gösteren endüstriyel ürünlerin, işlevlere tam yanıt vermeleriyle belirlenen formların güzelliğini, en yüksek anlatımlarla övdü. Dergisinde zamanının modern makinelerinin fotoğraflarını, Parthenon’un görüntüleriyle yan yana koyarak yirminci yüzyıl makinelerinin aynı form zerafetine sahip olduğunu savundu. Le Corbusier modern otomobillerin, işlevine uygunluğu, form ekonomisi ve birleştirilme keskinliği açısından Yunan tapınaklarına benzediği savunuluyordu; modern mimarinin aynı nitelikleri sahip olması gerektiğini belirtiyordu.
Le Corbusier için sorun “Modern mimarlığın işlevsel gereklerinin henüz açık olarak belirlenmemiş olmasıydı. Elbette bunu kendisi belirleyebilirdi.
Otomobil tasarlarken olduğu gibi bu yapıldığında, uygun formun otomatik olarak ortaya çıkacağını iddia ediyordu. Bunların yanı sıra “konut, içinde yaşamak için bir makinedir” diye belirtiyordu. Modern mimarlığın tamamiyle yeniden şekillendirilmesinin ivediliğinin önemini okuyucularına şu ültimatom ile duyurdu “Bugünkü toplumsal huzursuzluğun kökenindeki sorun yapı sorunudur; ya mimarlık ya da devrim”
Bu sırada Le Corbusier fikirlerini somut olarak hayata geçirecek ilk mimarlık örnekleri üzerinde çalıştı. 1920-1922 yılları arasında “Citrohan” evi dediği modeli üretti. Adı popüler olan Fransız otomobil şirketi Citroen’den esinlenilmişti. Ev iki katlı bir yaşama hacmine, üstten bakan bir balkondaki tek yatak odasıyla, beton çerçeveli bir aile konutu olarak tasarlandı. Le Corbusier’in Citrohan evi, seri olarak üretilebilecek konut önerisiydi. Çünkü Le Corbusier seri olarak üretilecek evlerin konut fiyatlarını düşürebileceğini idda ediyordu. Düşük bedelli otomobiller gibi kolay ve ucuz olarak inşa edilebilmesi ve herkesçe satın alınabilmesi hedefleniyordu.
O tarihlerde 1. Dünya savaşı henüz bitmiş, savaşın galip ülkelerinden olsada ciddi sorunlar ile yüzleşen bir Fransa vardı. Savaşın yaralarını sarmak muzaffer Fransa için oldukça zordu. İşsizlik, yüksek enflasyon, orta sınıfın yoksullaşması, savaş karşıtlığından düzen karşıtlığına dönüşen halk grevleri, artan suç oranları, köylü isyanları ve kaynak yetersizliği gibi çözülmesi gereken meseleler vardı. 1929 Büyük Ekonomik Buhran ise henüz etkilerini göstermemişti. Elbette konut ve barınma krizi toplumun yaşadığı sorunlardandı. Bu bağlamda Le Corbusier’in seri olarak üretilecek ucuz konut önerileri bir nebze bu sorunlara çare olabilirdi. Fakat Citrohan evi ön görülen maliyetlerin oldukça üzerinde kaldı.
Bu proje ile eş zamanlı olarak 3 milyon nüfuslu bir kent eskizi hazırladı. Kent planının içinde büro kuleleri, havaalanları oyun ve atletizm alanları geniş caddeleri olan yeşil parkların içine kurulmuş beş katlı apartman blokları tasarlanmıştı. Tüm kent geniş çevre yolları ile kesiliyordu. Geniş caddelerin kenarında tasarlanmış yüksek kuleler geleceğin şehirlerinin birer önizlemesi gibiydi. Üç milyonluk Kent’te, Le Corbusier ticaret ve devlet bürolarının bulunduğu yüksek kulelerle konut için tasarlanmış alçak doğrusal binalar arasında açık bir işlevsel ayrım yapmıştı. Ancak belirli bir işlevsel kullanıma ayrılmış binalar benzer tasarımlara sahipti.
Çevre değiştirilirse, orta çağdan miras kalan sağlıksız konut yığınları ve sıkışık caddeler kaldırılıp yerine düzgün sıralar halinde ussal olarak düzenlenmiş ışıl ışıl parlayan konut blokları kurulursa suç ve yoksulluğun son bulacağını düşünüyordu. Le Corbusier’in söylediği gibi böylesine ışıldayan şehirler kurulmazsa kaçınılmaz son devrimdi.
Le Corbusier 1920’lerde kağıt üstünde birkaç kent planı üretmesine karşın 1924-1926 yılları arasında, Bordeaux dışında, Pessac’ta yaşayan işçiler için elli konut birimi ve daha sonra 1927’de Stuttgart, Weisenhof konut sergisinde iki apartman binası inşa edebildi. Ne yazık ki Pessac’ta inşa edilen konutların tasarımında seçilen renkler ve oluşturulan tasarım halk tarafından beğenilmedi ve 6 yıl boyunca binalarda kimse yaşamadı.
1920’lerde inşa ettiği yapılar Paris’te ki avangard sanatçılar için özel banliyö villalarıydı. Bu 1928-1931 tarihli Paris dışındaki, Poissy’deki Villa Savoye’de doruğa ulaştı. Özenle yapılmış bu dinlence yeri Le Corbusier’in 1926 yılında yayımlanan bi makalesinde vurguladığı 5 noktanın hepsini bir araya getiriyordu. Le Corbusier bu beş noktayı şöyle tanımlamıştı;
Engelle karşılaşmadan evin içinden geçen temel direk, (piloti)
Duvara göre özerkliği bulunan yapı çatısı,
Her kata kendine özgü bir nitelik kazandıran özgür plan,
Özgür cepheler,
Teras çatı.
Le Corbusier konut reformunun ısrarlarının sonunda, 1928’de Selamet Ordusu yetkililerinin Paris’te kimsesizler için bir konuk evi yaptırmaya ikna etti.
(La Cité de Refuge) 1929-1933 arasında inşa edilen yapı camla çevrili uzun sade bir bloktu. Le Corbusier binayı “iyi niyet binası” olarak adlandırdı. Kışın ısı üretilmesini sağlamak için güney duvarı boyunca çift cam, yazın ise binanın soğutulması için mekanik bir havalandırma sistemi kullanılmasını şart koştu. Çünkü cam levhaların tümü sabitti. Bu bina ilk hava geçirmez yapılardan birisi idi.
Ne yazık ki hem çift cam hem de mekanik havalandırma sistemi binaya dahil edilmedi. Bu sebeple yapı yazları bir seraya dönüştü. İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanların saldırıları sonucu binanın cephesi hasar gördü ve1947’den sonra Pierre Jeanneret pencereleri güneş ışığından uzak tutmak için beton bir perdeleme elemanı ve açılabilir pencereler ile değiştirilmesi için görevlendirildi.
Le Corbusier benzer bir hatayı 1930-1932 tarihli, Paris kent üniversitesinde ki İsviçreli öğrencilerin yatakhanesinin (Pavillon Suisse) güney cam duvarını korumayarak yaptı.
Ancak bir yıl geçmeden, güneş ışığının camlı duvar yüzeylerine ulaşmasını engelleyen düşey ve yatay panjurlarıyla, beton perdeleme duvarları kullanmaları gerekti.
Fakat 1948 tarihinde bile Modern Mimarlığın öncüleri, bütünüyle cam yapılar yapmaya devam ediyordu. Yazın seralara dönüşen yapıları soğutmak imkansızken, kışında ısıtmak yüksek enerji ve pahalı mekanik sistemlere ihtiyaç duyulması anlamına geliyordu.
Uluslararası Modernizmin itici gücü olan “toplumsal yararcılık”, yani en yüksek sayıda insan için en destekleyici ve sağlıklı çevreyi sağlamaktı. Ancak yeni mimarlık eserleri, içinde yaşayan insanlara bir ceza gibi, kendisini zorla kabul ettirmeye çalışıyordu. Modern mimarlığı başlangıçta kendisini var eden saf mantık ve toplumsal kaygı içinde, bir şeyler yanlış gitmişti.
Le Corbusier’in mimari çalışmaları ve fikirleri uluslararası düzeyde talep görmeye başladı. 1929’da Güney Amerida’da, Brazilya, Arjantin ve Uruguay’da alanına yönelik dersler verdi. Ayrıca dönemin zıt kutuplarından da ilgi gören Le Corbusier Sovyetler Birliği’ni ziyaret etmiş ve Moscova’da ki Tsentrosoyuz (1933) hükümet binası için sözleşme imzalamış, aynı zamanda Sovyet kent planlama projelerine danışman olarak da görev yapmaya başlamıştır.
1920’lerden bu yana üzerinde çalıştığı çağdaş toplu konut projesini Marsilya’da Unite d’Habitation adlı konut projesinde hayata geçirme imkanı bulan Le Corbusier bu tasarımının mükemmel şehir planının bel direği olacağını umdu. Yaptığı eser çok ilgi görsede asla büyük bir kentsel yenileme, geliştirme sürecinin parçası olmamıştır. Ama Unite d’Habitation Amerika’nın temel konut sorunu için bir ilham kaynağı olmayı başarmıştır.
Uluslararası üslup ya da Uluslararası Modernizim denilen akımın yaratılışı, ilk savunucularının kehanetlerinin aksine, bin yılı müjdeleyen bir akım olmadı. Bir zamanlar modern mimarlığın en şiddetli savunucuları olanlar bile zaman içerisinde bu yeni üslubun başarısızlıklarını kabul etti.
Kimilerine göre modern üslup, Amerika’da bulunan Saint Louis’deki Pruit-Igoe konut kompleksinin 15 Temmuz 1972’de yerle bir edilmesi ile son bulmuştu. (Peter Blake. Form Follow Fiasco: Why Modern Architecture Hasn’t Worked). Bu konut kompleksi oturanları tarafından bütünüyle tahrip edilmişti.
Çünkü toplumsal önyargılarla tasarımında yapılan hataların sonucu olarak, burası bir suç yatağı haline döndü. Sonunda insanlar burada yaşamayı kesin bir şekilde reddettiler. Böylece toplum mühendisliğinin hizmetinde ki modern mimarlığın en yüksek ideallerinin dışavurumu olmuş olan bu yapı inşa edilişinden çeyrek yüzyıl sonra yıkılmak zorunda kaldı.
Yine de modern mimarlığın öncülerinin kayda değer başarılar elde ettiklerini belirtmek gerekir. Modern üslubun izindeki Behrens, Gropius, Mies ve Le Corbusier yapı bileşenlerinin yapılmasında endüstriyel işlemin yeri sorunu ile uğraştılar; makine çağını anımsatan malzemeleri ve formları kullandılar. Bir çok ölçüde mimarlık ve mühendislik arasındaki bağı yeniden kurdular ve yirminci yüzyılın meydan okumalarını karşılayacak kadar büyük ölçülü ussal bir mimarlığın temelini attılar.
İki taraflı simetriden kurtulmuş düz düzlemler ve keskin kübik hacimlerden oluşan bir mimarlık imgesi geliştirdiler. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki eriyen karın sızıntılarına karşın asla uygun bir yalıtım yapılmadı. Sert iklimlerde bile düz çatı kullanımında ısrar ederek asla doğru bir şey yapmadılar. Villa Sovaye gibi ikonik yapılar yirmi yıl içinde Ulusal Modernizmin oldukça kırılgan bir mimarlık olduğunu açığa vurur gibi kullanılamaz hale geldi.
Le Corbusier 27 Ağustos 1965’te kalp krizi sonucu hayata gözlerini kapadı. 60 Yıllık kariyerinde modern üslubun öncü çalışmalarını yaptı. Farklı mimarlık üsluplarından da başaralı eserler üretti. Kendisini toplu konutlar ve kalabalık şehirler için daha iyi yaşam koşullarını sağlamaya adadı. Oldukça çalışkan gayretli ve üretkendi. Onlarca mimari eser ve yüzlerce projede görev aldı ayrıca fikirlerini, kitaplarını ve örnek olması için çalışkanlığını bizlere miras olarak bıraktı.
Le Corbusier'in sizler için seçtiğim bazı eserleri;
Armée du Salut, Cité de Refuge, Paris, France, 1929
Carpenter Center for Visual Arts, Cambridge, United States, 1961
Immeuble Clarté, Geneva, Switzerland, 1930
Cité Frugès, Pessac, France, 1924
Chapelle Notre Dame du Haut, Ronchamp, France, 1950 - 1955
Musée, Ahmedabad, India, 1951
Villa Savoye et loge du jardinier, Poissy, France, 1928
Villa Stotzer, La Chaux-de-Fonds, Switzerland, 1907
Pavillon d'exposition ZHLC (Maison de l'Homme), Zurich, Switzerland, 1963
Palais de l'Assemblée, Chandigarh, India, 1955
Bu yazıyı yazarken faydalandığım kaynaklar.
“Mimarlığın Öyküsü (Leland M. Roth)” Eserinden alıntılar yapılmıştır.
Comentários